RESTORASYON HABER diyorki; İnsan hafızası restorasyonda gizlidir.

Röportaj; Mimar Mimar Aytaç Akyüz;

“DEPREM SONRASI DOĞRU MÜDAHALE YAPILMALI”

“SÜMELA HİÇBİR ZAMAN BİTMEZ”

Hayat ayrıntıda gizlidir der bir filozof..

Biz ise..

Restorasyonhaber olarak..

Şöyle diyoruz;

İnsan hafızası restorasyonda gizlidir.

ŞEHİRLERİMİZİ

ALZHEMİER

HASTASI YAPTIK

Sunay Akın bir konuşmasında şöyle der; Eski binalarımızı yıkarak

şehirlerimizi ‘alzheimer’ hastası yaptık. Unutkan.. Ne yaptığını bilmeyen.

İşte bu nedenle buradayız!

Şimdi sizlere bu görüş ışığında bir röportaj sunmak istiyoruz.

Yılların eskitemediği, Trabzon’un ünlü mimarı..

Mimar Aytaç Akyüz..

Trabzon’da Trabzonspor Kulübü dahil bir çok yere dokunmuşluğu var.

Akyüz ile restorasyon üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli bir o kadar da ilgi çekici olan röportajdan bazı kesitleri sizler için derledik.

ZAMANI DİRENENİ YENİDEN

ANLAMLANDIRMAK

Mimarlık ile restorasyon arasında ne gibi bir bağ var?

Mimarlık, bir mekânın ruhunu anlamak ve ona yeni bir yaşam alanı kazandırmak sanatıdır. Restorasyon ise bu sanatın geçmişle kurduğu en derin bağdır. Çünkü mimarlık sadece “yeni olanı” inşa etmek değil, “zamana direneni” de yeniden anlamlandırmaktır.

TEKNİK DEĞİL

ASLINDA ZAMAN YOLCULUĞU

“Restorasyon sırasında, bir yapının tarihsel katmanlarını, malzeme ruhunu ve dönemin estetik anlayışını okumak zorundayız. Bu, sadece teknik bir müdahale değil, bir zaman yolculuğudur. Benim için mimar, restorasyonda hem bilim insanı hem de hikâye anlatıcısıdır; geçmişin dilini bugüne, bugünün bilgisini geleceğe taşır.”

SÜMELA HİÇBİR ZAMAN BİTMEZ!

Trabzon’da Sümela Manastırı’nda yıllardır süren restorasyonlar… Bitmediği görüşüne katılıyor musunuz?

Sümela, sadece bir yapı değil; Karadeniz’in, Trabzon’un ve inanç tarihinin yaşayan bir belleğidir. Böylesine güçlü bir kültürel mirası restore etmek, zamanın ve doğanın zor şartlarıyla yarışmak demektir. Kaya dokusunun zayıflığı, su kaynakları ve iklim koşulları bu süreci doğal olarak uzatıyor.

“Bitti” ya da “bitmedi” demekten ziyade, bu tür yapılar hiçbir zaman tam olarak bitmez.

Çünkü doğa, zaman ve insan sürekli değişiyor. Sümela gibi yapılar yaşayan birer organizmadır; restorasyon da bir süreçtir, bir proje değil. Önemli olan, yapılan her müdahalenin özgünlüğe saygılı, yapının ruhunu koruyan bir anlayışla yapılmasıdır.

DOĞRU GÜÇLENDİRME YAPILMALI

Türkiye büyük bir deprem yaşadı. Restorasyon konusunda neler yapılmalı?

Depremler, ülkemizin kaçınılmaz gerçeği. Ancak bu gerçeği bilerek restorasyonda daha bilimsel, veriye dayalı ve bütüncül bir yaklaşım geliştirmemiz gerekiyor.

Öncelikle, tarihi yapıların mevcut durum analizleri çok daha detaylı yapılmalı. Yapıların taşıyıcı sistemleri, malzeme dayanımları, zemin etütleri modern teknolojiyle taranmalı. Bununla birlikte, restorasyon sadece “yeniden yapmak” değildir; doğru güçlendirme yöntemlerini, çağdaş mühendislik teknikleriyle harmanlamamız gerekiyor.

Mimarlıkta restorasyon, mühendislikle birlikte yürümeli. Koruma bilinci, afet risklerini minimize eden bir yaklaşımla birleşirse, tarihi dokumuzu hem koruyabilir hem de gelecek kuşaklara güvenle teslim edebiliriz.

Restorasyonda mimarlığın önemi nedir?

Mimarlık, restorasyonun kalbidir. Çünkü bir yapıyı sadece teknik olarak “onarmak” yetmez; onun ruhundaki bütünlüğü, mekânsal kimliğini ve kültürel hikâyesini de anlamak gerekir.

Restorasyon sürecinde mimar; tarih, arkeoloji, mühendislik ve malzeme bilimi arasında bir köprü kurar. Bizim için asıl mesele, “eskiyi yeniye benzetmek” değil, orijinalin özünü bugüne taşıyabilmektir. Her dokunuş, yapının ruhuyla uyumlu olmalı; aksi halde ortaya çıkan şey, restorasyon değil, bir replikadır.

AA Design’da biz, restorasyon projelerinde “duyguyu mekâna, ışığı ruha, boşluğu anlamla doldurma” felsefemizi koruruz. Çünkü mimarlık, geçmişle gelecek arasında kurulmuş en hassas dengedir.

OPERA BİNASI TRABZON İÇİN ÖNEMLİ

Trabzon’da restore edilmesi gereken ilk yapı ne olmalı …

Trabzon’un Kayıp Belleği: Pilosyan Tiyatrosu’nun Yeniden Doğuşu”

Trabzon, yüzyıllar boyunca sadece Karadeniz’in değil, farklı kültürlerin, inançların ve sanatın kesişim noktası oldu. Şehrin kalbinde bir zamanlar yükselen Pilosyan Tiyatrosu ya da halkın bildiği adıyla Trabzon Opera Binası, bu çok katmanlı kültürel zenginliğin en görkemli sembollerinden biriydi.

1911 yılında inşa edilen bu yapı, Art Nouveau etkili mimarisiyle Trabzon’un modernleşme yolculuğunun simgesiydi. Yalnızca bir bina değil, şehrin sosyal hayatının merkeziydi; tiyatrodan operaya, konserlerden sinemaya kadar sanatın her dalına ev sahipliği yaptı. Ne yazık ki 1958’de, gelişme adına verilen bir karar ile yıkıldı ve Trabzon’un belleğinde derin bir boşluk açıldı.

Bugün geldiğimiz noktada, bu yapı yalnızca geçmişin bir hatırası değil, kültürel kimliğimizin eksik bir parçası. Pilosyan Tiyatrosu’nun yeniden yapılması, sadece bir restorasyon değil; Trabzon’un sanata, tarihe ve kolektif hafızasına verdiği değerin yeniden inşası anlamına gelir. Şehrin ruhunu korumak, geçmişin estetik değerlerini geleceğe taşımak ve gelecek nesillere kökleriyle gurur duyacak bir Trabzon bırakmak için bu adım şarttır.

Bu bina yeniden hayat bulduğunda, Trabzon yalnızca eski bir yapısını değil, kaybettiği sahnesini, sokağındaki melodiyi ve hafızasındaki hikâyeyi geri kazanacak. Çünkü bir şehir, ancak geçmişiyle barıştığında geleceğe gerçekten güçlü adımlar atabilir.

Muhabir: Ahmet Semih